28 Nisan 2010 Çarşamba

Yaşamanın Yerçekimi

Şimdiyi yaşamak var; tüm odalarda kış-yaz-bahar, yerini eski bir dumana bırakır. Alkolle beslenen çiçekler, kırılgan saatler, koku, ter biter. Çiçekli olacaksa kahvaltı olur rengi; daha fazla şaşırtıcı. Moleküllerime kadar parçalanacaksa düşüncelerim; güneş ışığının acı kalabalığı ile olur.

Büyücünün benimle paylaşmadığı giz; ölüm. –yüzü olsa; insana benzer değil- siktir! ölüm açıkça nasıl anlatılır?

[Bir başka yerde evimiz var ve geçmişimiz bu evde birikip bizi bekler. Yaşamın sayacı zaman mı, uzaklık mı yoksa başka şehirler mi bilmeden nefes alır veririz içine. Ne için bekliyoruz; dünyanın kenarına gelip geri dönmekten başka nedir yaptığımız. Görkemli, anıtsal varlıkları yıkmadan; sakin, bağımsız ve müziği bükerek yaptığımıza yaşamaktan başka ne isim veriyoruz]

Sana ne fısıldadı büyücü diye sordum,
Kim bilir diye cevap verdim kendime

Patlamak istiyorum. Ölüm ve hastalık döngüsünü yok ederek kırmak istiyorum. Kendim için doğru olmak istiyorum. Bütün bu palazlanıp duran yalancı yaşam ritüelleri (iş-yemek-uyku-yol-iş) irademi hırpaladıkça; hissettiğim gibi sen ve ben ve yaşam ve ölüm parlaklığı içerisinde ayakta kalacağım.

Tarih, sadece kural arayan insanların sevdiği bir şey. Düşünceyi kumaş gibi keser, diker ve yeniden biçimlendirir. Kişisel tarihimi yıkıp ölümü yok etmek için savaşacağım. Hiç varolmamış gibi yeniden yapacağım kendimi. Durmadan yeniden. Yeniden seveceğim. Yeniden aşık olacağım. Yeniden yürüyeceğim ezberlediğim yönleri. Her defasında yeniden keşfedeceğim. Her defasında yaşamanın ne demek olduğunu yeniden öğreneceğim. Belki bu şekilde yok olmayı yenebilirim. Belki bu şekilde zihnimde biriken zehri farkında olmadan kaynağa dönüştürebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

De diyeceğini!

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

About