28 Ocak 2010 Perşembe

Samsun'dan Memleket Manzaraları



Misafir Yazar: Koray Aktaş



Aylar sonra doğup büyüdüğüm yere yani Samsun’a gelmiş bulunuyorum. Yılda bir bilemedin iki kere gelirim. Aslında hiç gelmek istemem ama mecbur kalırım, kimseye de anlatamam neden doğup büyüdüğüm yere bu kadar düşman olduğumu bu kadar gelmek istemeyişimi ya da onlar anlamaz.



Son günlerin meşhur bir lafı var buralarda “Samsun çok gelişti be abi”. Doğrudur gelişti. Büyük yatırımlar yapıldı, koca koca binalar dikildi, alışveriş merkezleri kuruldu, sahil yolu on numara oldu, hatta nerdeyse İzmir Kordon gibi oldu. Sahil yoluna alkollü alkolsüz bir sürü mekan açıldı hatta ve hatta kendi gözümle görmedim ama bir tanede performans mekanı açılmış diye de duydum. Yeni otogar hizmet vermekte, yeni ve son teknolojiyle donatılmış devasa bir Devlet Hastanesi’ de yolda(yapılan başka hastanelerde var, ve bu konuda bu şehre bu kadar yatırım yapılmasının ardında çok büyük siyasi oyunlarda dönmekte ancak bu çok daha başka bir konu olduğu için ayrıntıya girip konudan sapmayacağım). Son olarak da raylı sistem yapılıyor. Her ne kadar zamanında Tansu Çiller buralara gelip “Sizi Büyükşehir yapayım mı?” Diye çığırmış olsa da Samsun hep isim olarak Büyükşehir’di ancak Atatürk’ten torpildi o Büyükşehir sıfatı. Artık o sıfatı hak eden bir şehir yapısına sahiptir bu şehir. Bütün bu gelişmelerin başlangıcında ve aynı zamanda bu gelişmelerin tamamlanmasında da çok büyük rol oynayan ve oynamaya devam edecek olan kurum üniversitedir, o da uzun zamandan beri mevcuttur zaten.


Peki, bu kadar yeniliğin,“gelişmişliğin” içinde benim bu şehirle ne alıp veremediğim var? Bende kendime sormuyor değildim bu soruyu. Çünkü insan uzak kaldıkça da unutuyor niye sevmediğini, nesini eleştirdiğini ki üstüne üslük bu kadar değişim haberi alırken. Bu sorunun cevabı basitti aslında: ”kafa yapısı”. Ancak dediğim gibi uzun süre uzak kalınca ve eski arkadaşlarında sana “yok be oğlum o da değişti artık eskisi gibi değil” dedikçe insan içten içe inanıyor. Fakat bugün başıma gelen bir olay bendeki “cici” Samsun imajının tekrardan sıfırlanmasına ve hatta başka şeylerinde aklıma gelmesine vesile olmuş bu yazıyı bana yazdırmıştır. Olay kimilerinden çok ufak ve önemsiz bir durum etiketini alacaktır buna hiç şüphem yok, belki de gerçekten öyledir ama bana çağrıştırdığı şeyler daha fazla olmuştur ve tepemin tasının atmasını sağlamıştır. Olay olay diyip duruyorum beklentileri arttırmış olabilirim ancak herkesin başına gelebilecek bir şey az sonra yazacaklarım, hatta gelmiştir, ayrıca Samsun’a özgü bir olayda değildir kesinlikle birçok şehirde mevcut bir durumdur kanımca.


Bahsi geçen mevzu şöyle gelişti: Bir arkadaşımla buluşmak için evden çıktım ve dolmuşa bindim, binilen dolmuş Fiat Doblo veya Peugeot Partner tipi bir araç. Aracın arka sırasındaki üçlü koltuğun cam kenarına oturdum, yanımda da haliyle iki kişilik yer kaldı. Önümdeki iki-iki buçuk kişilik koltukta da bir adam, bir de 9–10 yaşlarında bir erkek çocuğu oturmaktaydı. İlerde dolmuş bekleyen 3 tane orta yaşlarda kadını almak için durduk ve kapı açılınca arkaya sığmamız için bayağı bir temas halinde olacağımızdan haliyle duraksama ve hesaplama anı yaşandı. Benim yaptığım hesaba göre bir kişi önümdeki iki buçuk kişilik (ki orda oturan iki kişiden birinin küçük çocuk olduğunu tekrar hatırlatayım, yani sığılması daha kolay) koltuğa geçer kalan ikisiyle de biz arkayı tam rakamı olan üçlemiş olurduk. Tabi ki evdeki hesap çarşıya uymadı ve öne oturacak olan kadın önümde oturan çocuğa arkaya geçmesini söyledi ve kendisi onun yerine rahat bir şekilde kuruldu, böylece öteki iki kadınla benim aramda da çocuğu bariyer olarak kullanmış oldu. Birde o binişten önce üç kadınında bana azılı katilmişim veya potansiyel sapıkmışım gibi bakışları vardı ki evlere şenlik. Sonuç olarak da, biz arkaya dört kişi sıkıştık, onların namusu da elden gitmemiş oldu! Ben ağzımı açıp bir şey söylemedim o an çünkü biliyorum gerçek Samsun budur, fazlası değil. Diyelim ki ben tacizciyim çünkü gördüğüm muamele bu, yahu bu tacizci köpeklerin en çok taciz ettiği kitlelerden biride çocuklar değil mi? Sübyancılık değil mi? Adama demezler mi sen savunmasız bir çocuğu, eşek kadar olan kendini güvende hissetmediğini düşündüğün birinin yanına nasıl sıkıştırırsın!! Şimdi sinirlendiğim için çocuğu işin içine katarak, olayı biraz saptırıyor gibi olabilirim ama onların yaptığı hareket benim nazarımda son derece yanlış ve günümüzde olmaması gereken bir durum. Bu olay o anda başka şeyleride tetikledi bende. Mesela; az önce dedim ya sahil yolu ve açılan mekanlar işte bu mekanlarda hala her ezanda müzik sesi kapatılır, gerçi bu da ülkenin çok çok büyük bir kesiminde yaygın bir davranıştır, bu mekanların alkollü olanları kandillerde hatta kandil arifesinde bile kapatılır. Bunun sebebi belediyeye veya halka ya da bizzat Allah’ın kendisine yalakalıktan kaynaklıdır. Kandilleri böyle olan bir şehrin ramazan ayından hiç bahsetmeye gerek bile yok sanırım. Tek örnek olarak şunu veriyim: İftar vakti eczaneler bile kapalıdır hatta ve hatta acil servisler bile işleri savsaklar. Durumlar bu kadar vahimdir. Aslında bu saydıklarım ülkenin geneli için de geçerlidir. 


Yazımın amacı insanların dini alışkanlıklarını eleştirmek değil. Fakat bu tarz hareketler üstü kapalı mesajlar içerir, tehdit içerir, korkutma unsuru içerir hele ki Samsun’daki psikopat sayısı ve psikopatlık derecesi göz önüne alınırsa. Demek istediğim şudur: Gelişimler, betonarme yapılarla, göstermelik mekanlarla olmaz. Bunlarla fiziksel değişimden bir adım öteye geçemezsin. Kişilerin inançlarına kimse karışamaz tabi ama benim gibi İzmir’e kapağı atmış ve bu sürekli bahsettiğim “Türkiye’nin geneli” kitlesinden muaf bir sosyal çevre edinmiş biri, hala doğup büyüdüğü yere inanmaz ve şüpheyle yaklaşır. Sonra dönüp der ki: “Sana adam oldun diyorlar ama ben senin çocukluğunu da sevmezdim Samsun”.







1 yorum:

  1. Anladığım kadarıyla İzmir'de yaşıyorsunuz.İzmir gelişim açısından çok güzel bir şehir.Fiziksel değil kimyasal anlamda söylüyorum bunu.Dinin ardına sığınan insanlar bulamazsınız,kimse kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz,erkek-bayan ilişkisine sığ biçimde bakılmaz,bayanlara laf atan,saldıran tipler olmaz ki genelde bayanlar diğer şehirlerimize oranla çok daha rahat giyim tarzınada sahiptir İzmir'de.Benim İzmir'in genel gözlemlediğim şekli bu istisnalar olacaktır muhakkak.İzmir'de yaşayan insanların fikir yapıları İstanbul ve Ankara'da bile görülemiyor ne yazık ki.3 büyük şehir arasından neresi derseniz İstanbul derim 'imkanları' açısından.Ama yaşanabilecek yer dediğinizde cevabım İzmir'den yana olur.

    Sadede gelirsek,bir şehrin gelişimi insanlarla sağlanabiliyor yoksa yapılan yatırımların hiçbir önemi yok.

    Aynı insanlar gibi.Güzel bir kıyafet giydiğimizde dış görünüş hemen değişiyor elbet,fiyakalı diye tabir ediyoruz hemen.Ama gerçek olan kendi benliğimiz oluyor giysiler güzelleştirmeye yarıyor sadece.

    YanıtlaSil

De diyeceğini!

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

About